bugün

sevdiği entry'ler

dilan polat

unutmayın gerçek zenginler asla gösteriş yapmazlar. çıkarıp para verecek kadar gösterişsiz yaşarlar.
her şeyin en ucuzunu kovalayan zenginler biliyorum. bir prof tanıyorum. alanında en başarılarından.gerçekten mücizelerine tanık olduğum benim için çok kıymetli bir adam. adam bütün bir yazı iki adet kıyafeti dönüşümlü giyerek geçirdi.
saygımdan diyemedim bro çıkar şunları. adam çocuk ortopedisti sayesinde çocuklar yürüyor koşup oynuyor.

alevay

Sözlükte yeni gördüğüm kalemi güçlü yazar.

alevay

Sözlükte uzun zaman sonra tekrardan gördüğüm kalemi güçlü yazar.

alevay

Buon compleanno bello.

gecenin şiiri

görsel

şu an olmak istenilen yer

görsel

köpeksiz sokaklar istiyoruz

biz köpeksiz sokaklar istemiyoruz.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

Hani ne olursa olsun hep mutlu olacağım dersin ya her şeye rağmen takarsın yüzüne o gülümsemeni sonra bakarsın acılar iyice bol gelmeye başlar, hayır ya ben mutlu olacağım dersin. Sonra mı artık koskocaman bir mutsuzluk içine çöreklenmiştir ve o ne olursa olsun güleceğim dediğin noktalarda artık gülemediğini farketmiş mutsuz bir insan olarak sürüklenirsin. Demem o ki acılarla inatlaşmayın, kaybediyorsunuz.

sözlük yazarlarının itirafları

yakın arkadaşlarımın yarısının hayatında mükemmel şeyler oluyor. adeta hayallerini gerçekleştiriyorlar. bir kısmı da çok büyük üzüntüler yaşıyor maddi ve manevi anlamında. bense çevremin ekvatoru gibiyim. hissizleşmek veya yabancılaşmak gibi de tarif edilebilecek bir durumda değilim. geri dönüş yolunu çok iyi bilmiyorsan eğer kendinden çok uzaklaşmaman gerekirmiş bunu öğrendim. içime kapanırken bir bildiğim olduğunu sanıyordum ama yokmuş. öyle dümdüz mal gibi içime kapanmışım. arkadaşlarımın başına gelen güzel olaylara kendim yaşıyormuşum gibi seviniyorum ama bu beni yıpratmaya başladı. kıskançlık da değil ama kendi güzel günlerimi yaşamak istemenin sabırsızlığı sanırım. yıllar içinde fark ediyorum ki mutluluk duygusu benim gibiler için leke gibi yara gibi bir şey ve ona sahip oldukça kendime yakıştıramadığımı görüyorum. bir yere bağlarım diye girdiğim bu entryimi de burada sonlandırıyorum. sevgiler saygılar.

yaşam

hiçbir yere varmıyor bu.

uyuyorum, uyanıyorum, kahve içiyorum, insanlarla görüşüyorum, susuyorum, kapanıyorum, yola çıkıyorum, kitap okuyorum, birilerini özlüyorum... yetmeyen bir şeyler var, hani aldığın nefesin ağızda acı bir tat bırakması gibi. halbuki su içsek geçecek ama birinin buna ikna etmesini beklemek gibi.

yaşamak, tuhaf bir bekleme hali.

son zamanlardaki en büyük değişikliğim; uyuduğum, uyandığım, yemek yediğim, film izlediğim koltuğumdan kalkıp masada oturmaya başlamak. kahveyi ve alkolü azalttım. uyumak için halen bir şeylere ihtiyaç duyuyor olsam da yorgun debelenişlerin ardından kavuşuyorum karanlığa. aydınlık bir tünelden geçip bir karanlık bir yola girmek gibi bu. bazen irkiliyorum mesela kabuslardan. onlar da karanlığın ortasında tatlı tatlı giderken uzunlarını yakıp üstümüze üstümüze gelen arabalar. sonrası yine karanlık. bazen güzel rüyalar da oluyor. dün mesela, annemi gördüm. balkondayız, karşılıklı ama konuşmuyoruz. sanki konuşsak birimizin canı yanacakmış gibi bir an. kimse üzülmesin diyoruz, susuyoruz. sonrası, yine aydınlık bir tünel.

yaşamak, pencerenin dışındaki o güzel ağaç.

sabahları uyanıyorum, işlerimi hallediyorum. hiçbir işim yoksa önce biraz müzik dinliyorum, kahve içiyorum, zamanı öldürüyorum. evden çıkmayacak olsam da üstümü değiştiriyorum. çünkü meşguliyetlerimi ciddiye almam gerektiğini düşünüyorum. gerçi elle tutulacak şeyler değil ama terketmesinler istiyorum, zira tutunuyorum. bir insan ne kadar uzak olursa, o kadar uzağım bir şeylere. giyiyorum pantolonumu, oturuyorum masama mesaisindeki memur gibi. kimsenin bilmeyeceği çeviriler yapıyorum. insanları tanıyorum, şairleri düşünüyorum. bir şairin yüzünü düşünmenin gereksizliğini düşünüyorum. önce biraz bakıyorum, kimse çevirmemiş. güzel diyorum, benden başkası bilmeyecekmiş gibi. küçük küçük notlar alıyorum. bazen kelimeler, bazen uzunca cümleler. ömrümde ilk kez tükenmez bir kalem tükeniyor elimde. kendimce kelime mizahı yapıyorum, sırıtıyorum ince ince. sonra biri çıkıyor karşıma; anası babası ırgat, kendi çirkin, ucube. öfkeli bir yalnız. şöyle bir cümle çıkıyor ortaya;

iştahım azalıyor,
yüzünü güçlükle tanıyorum.

aynaya bakmak geliyor içimden. kafamı kaldırıyorum, önümde hiçbir yere bakmayan pencerem, akşam olmuş. perdesizliğinden utanıyor mu diyorum, kendimle göz göze geliyorum. yorulmuşum, gözlerim küçülmüş. biraz şarabım olsa güzel olurdu diyorum, en güzelinden, leyla. ama gerek yok. annem kızıyor çok içince. çok içtiğim zamanlarda rüyama bile gelmiyor.

gündüz, uzaklarda bir yerlerde bir ağaç vardı sanki. ince bir esinti olup, yapraklarını okşamak istediğim. şimdi yok. anca çok uzakta, belli belirsiz birkaç ışık.

yaşamak, hep uzaktaki o ışık.

varmaya niyetlenip kendimi yola vuracak gibi olsam da dur diyorum, dur. sen varsan da o ışık başkasının. işte, yine parlıyor. sabah yakın, ışık uzak.

iştahım azalıyor,
gittiğim yerleri bulamıyorum.

sözlük yazarlarının itirafları

şurada bir zamanlar ben de çok yazıp çizerdim.
yazmama sebebim, artık daha mükemmel bir hayatım olduğu için mi? hayır.

sanırım güçlendim, bilmiyorum. veya duyarsızlaştım.
eskiden üzen, yıkan çoğu şey artık pek etki etmiyor.

son nefesin verilen olması

Gerçekten de acaba Neden Son nefesini aldı denmez de son nefesini verdi deriz?

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

kahrolsun bazı şeyler.

seninle şöyle olabilirdik

görsel

kabullenmek

bazen beklenen huzuru bir türlü getirmeyen şey.

bir isyanı veya inkarı da körüklemiyor; sadece aşılmaz bir duvar ördüğüyle kalıyor. o duvara bakıp bakıp ağlayası geliyor insanın, sonra ağlamak için gereken enerjinin de duvarın öte tarafında kaldığını hatırlatıyor.

gecenin sözü

"Şimdi konuşmuyorum,seneler sonra da konuşmayacağım.Hiç bir zaman karşılarına geçip intikam almayacağım,düştüklerinde iyi olmuş bile demeyeceğim.Benim kelimelerim sesimden çıkıp kimseye çarpmayacak,keşke bunun anlamını biraz olsun bilseydiniz..."

Sırça Köşk, Sabahattin Ali