bugün
- oruç tutmayan müslüman10
- sözlük erkekleri sözlüğün kanseridir8
- kutsal perşembe ritüeli9
- 2024 yerel seçimleri21
- ab'ye girmek için tüm tavizleri vermeliyiz13
- dünya ilahi bir gücün kontrolünde mi9
- insan olmaya ceyrek kala18
- şeriate göre lgbt'nin hükmü17
- allahın insan suretine bürünmesi imkansız mı15
- sahurdayız uludağ sözlük17
- ırkçılığın kötü bir şey olmadığı gerçeği14
- yazarların 2010lu yıllarda en sevdiği 3 yıl25
- anın görüntüsü9
- icardi190544
- bir sözlük kızını sahiplenmek17
- dedikodu yok mu dedikodu diyen kadın yazar10
- hollanda da ineğe hallenen gurbetçi16
- en iyi çikolatalı gofret markası14
- hazreti meryem olduğunu iddia eden kadın36
- icardi1905 silik olsun kampanyası14
- kastamonu da kafasına ampul takıran akp'li genç16
- iftara sözlük yazarı alsanız menü tavsiyesi11
- iftara davet edilecek sözlük yazarları24
- heykele tecavüz eden adam10
- kendisini otorite sanan yazarlar9
- ideal erkek fiziği anketi33
- emekliler ek iş yapsınlar diyen mhp'li vekil23
- dinsiz olmakla övünen yavşak13
- manyak olmaya karar verdim21
- kadınlar beni neden hep reddediyor14
- laftan anlamaz sözlük yazarları8
- kuresel ikinma'nın artık eskisi kadar yazmaması9
- et fiyatlarının insanları çıldırtmıyor oluşu8
- karabük11
- akp'ye oy vermeyen emekli şerefsizdir23
- pompanın en cok döndüğü 5 üniversite10
- osideusu kıskanan yazarlar10
- bir sözlük erkeğini öpmek10
- turgut altınok11
- ideal kadın vücudu anketi16
- imamoğlu'nun kirli rant ağı deşifre oldu9
- 26 mart 2024 cübbeli ahmet'in kalp krizi geçirmesi20
- rockefeller ailesi vs rothschild ailesi12
- mental bozuluğu olan yazarlar sıralı tam liste21
- pazarda yerden sebze toplayan emekli15
- tuborg10
- her sabah güler yüzle uyanan insan16
- kafanın içindeki sürekli konuşan ses8
- tedavisi bulunamayan hastalıklar13
- dondurmalı irmik helvası9
sevdiği entry'ler
unutmayın gerçek zenginler asla gösteriş yapmazlar. çıkarıp para verecek kadar gösterişsiz yaşarlar.
her şeyin en ucuzunu kovalayan zenginler biliyorum. bir prof tanıyorum. alanında en başarılarından.gerçekten mücizelerine tanık olduğum benim için çok kıymetli bir adam. adam bütün bir yazı iki adet kıyafeti dönüşümlü giyerek geçirdi.
saygımdan diyemedim bro çıkar şunları. adam çocuk ortopedisti sayesinde çocuklar yürüyor koşup oynuyor.
her şeyin en ucuzunu kovalayan zenginler biliyorum. bir prof tanıyorum. alanında en başarılarından.gerçekten mücizelerine tanık olduğum benim için çok kıymetli bir adam. adam bütün bir yazı iki adet kıyafeti dönüşümlü giyerek geçirdi.
saygımdan diyemedim bro çıkar şunları. adam çocuk ortopedisti sayesinde çocuklar yürüyor koşup oynuyor.
Sözlükte yeni gördüğüm kalemi güçlü yazar.
Sözlükte uzun zaman sonra tekrardan gördüğüm kalemi güçlü yazar.
Buon compleanno bello.
biz köpeksiz sokaklar istemiyoruz.
Hani ne olursa olsun hep mutlu olacağım dersin ya her şeye rağmen takarsın yüzüne o gülümsemeni sonra bakarsın acılar iyice bol gelmeye başlar, hayır ya ben mutlu olacağım dersin. Sonra mı artık koskocaman bir mutsuzluk içine çöreklenmiştir ve o ne olursa olsun güleceğim dediğin noktalarda artık gülemediğini farketmiş mutsuz bir insan olarak sürüklenirsin. Demem o ki acılarla inatlaşmayın, kaybediyorsunuz.
yakın arkadaşlarımın yarısının hayatında mükemmel şeyler oluyor. adeta hayallerini gerçekleştiriyorlar. bir kısmı da çok büyük üzüntüler yaşıyor maddi ve manevi anlamında. bense çevremin ekvatoru gibiyim. hissizleşmek veya yabancılaşmak gibi de tarif edilebilecek bir durumda değilim. geri dönüş yolunu çok iyi bilmiyorsan eğer kendinden çok uzaklaşmaman gerekirmiş bunu öğrendim. içime kapanırken bir bildiğim olduğunu sanıyordum ama yokmuş. öyle dümdüz mal gibi içime kapanmışım. arkadaşlarımın başına gelen güzel olaylara kendim yaşıyormuşum gibi seviniyorum ama bu beni yıpratmaya başladı. kıskançlık da değil ama kendi güzel günlerimi yaşamak istemenin sabırsızlığı sanırım. yıllar içinde fark ediyorum ki mutluluk duygusu benim gibiler için leke gibi yara gibi bir şey ve ona sahip oldukça kendime yakıştıramadığımı görüyorum. bir yere bağlarım diye girdiğim bu entryimi de burada sonlandırıyorum. sevgiler saygılar.
hiçbir yere varmıyor bu.
uyuyorum, uyanıyorum, kahve içiyorum, insanlarla görüşüyorum, susuyorum, kapanıyorum, yola çıkıyorum, kitap okuyorum, birilerini özlüyorum... yetmeyen bir şeyler var, hani aldığın nefesin ağızda acı bir tat bırakması gibi. halbuki su içsek geçecek ama birinin buna ikna etmesini beklemek gibi.
yaşamak, tuhaf bir bekleme hali.
son zamanlardaki en büyük değişikliğim; uyuduğum, uyandığım, yemek yediğim, film izlediğim koltuğumdan kalkıp masada oturmaya başlamak. kahveyi ve alkolü azalttım. uyumak için halen bir şeylere ihtiyaç duyuyor olsam da yorgun debelenişlerin ardından kavuşuyorum karanlığa. aydınlık bir tünelden geçip bir karanlık bir yola girmek gibi bu. bazen irkiliyorum mesela kabuslardan. onlar da karanlığın ortasında tatlı tatlı giderken uzunlarını yakıp üstümüze üstümüze gelen arabalar. sonrası yine karanlık. bazen güzel rüyalar da oluyor. dün mesela, annemi gördüm. balkondayız, karşılıklı ama konuşmuyoruz. sanki konuşsak birimizin canı yanacakmış gibi bir an. kimse üzülmesin diyoruz, susuyoruz. sonrası, yine aydınlık bir tünel.
yaşamak, pencerenin dışındaki o güzel ağaç.
sabahları uyanıyorum, işlerimi hallediyorum. hiçbir işim yoksa önce biraz müzik dinliyorum, kahve içiyorum, zamanı öldürüyorum. evden çıkmayacak olsam da üstümü değiştiriyorum. çünkü meşguliyetlerimi ciddiye almam gerektiğini düşünüyorum. gerçi elle tutulacak şeyler değil ama terketmesinler istiyorum, zira tutunuyorum. bir insan ne kadar uzak olursa, o kadar uzağım bir şeylere. giyiyorum pantolonumu, oturuyorum masama mesaisindeki memur gibi. kimsenin bilmeyeceği çeviriler yapıyorum. insanları tanıyorum, şairleri düşünüyorum. bir şairin yüzünü düşünmenin gereksizliğini düşünüyorum. önce biraz bakıyorum, kimse çevirmemiş. güzel diyorum, benden başkası bilmeyecekmiş gibi. küçük küçük notlar alıyorum. bazen kelimeler, bazen uzunca cümleler. ömrümde ilk kez tükenmez bir kalem tükeniyor elimde. kendimce kelime mizahı yapıyorum, sırıtıyorum ince ince. sonra biri çıkıyor karşıma; anası babası ırgat, kendi çirkin, ucube. öfkeli bir yalnız. şöyle bir cümle çıkıyor ortaya;
iştahım azalıyor,
yüzünü güçlükle tanıyorum.
aynaya bakmak geliyor içimden. kafamı kaldırıyorum, önümde hiçbir yere bakmayan pencerem, akşam olmuş. perdesizliğinden utanıyor mu diyorum, kendimle göz göze geliyorum. yorulmuşum, gözlerim küçülmüş. biraz şarabım olsa güzel olurdu diyorum, en güzelinden, leyla. ama gerek yok. annem kızıyor çok içince. çok içtiğim zamanlarda rüyama bile gelmiyor.
gündüz, uzaklarda bir yerlerde bir ağaç vardı sanki. ince bir esinti olup, yapraklarını okşamak istediğim. şimdi yok. anca çok uzakta, belli belirsiz birkaç ışık.
yaşamak, hep uzaktaki o ışık.
varmaya niyetlenip kendimi yola vuracak gibi olsam da dur diyorum, dur. sen varsan da o ışık başkasının. işte, yine parlıyor. sabah yakın, ışık uzak.
iştahım azalıyor,
gittiğim yerleri bulamıyorum.
uyuyorum, uyanıyorum, kahve içiyorum, insanlarla görüşüyorum, susuyorum, kapanıyorum, yola çıkıyorum, kitap okuyorum, birilerini özlüyorum... yetmeyen bir şeyler var, hani aldığın nefesin ağızda acı bir tat bırakması gibi. halbuki su içsek geçecek ama birinin buna ikna etmesini beklemek gibi.
yaşamak, tuhaf bir bekleme hali.
son zamanlardaki en büyük değişikliğim; uyuduğum, uyandığım, yemek yediğim, film izlediğim koltuğumdan kalkıp masada oturmaya başlamak. kahveyi ve alkolü azalttım. uyumak için halen bir şeylere ihtiyaç duyuyor olsam da yorgun debelenişlerin ardından kavuşuyorum karanlığa. aydınlık bir tünelden geçip bir karanlık bir yola girmek gibi bu. bazen irkiliyorum mesela kabuslardan. onlar da karanlığın ortasında tatlı tatlı giderken uzunlarını yakıp üstümüze üstümüze gelen arabalar. sonrası yine karanlık. bazen güzel rüyalar da oluyor. dün mesela, annemi gördüm. balkondayız, karşılıklı ama konuşmuyoruz. sanki konuşsak birimizin canı yanacakmış gibi bir an. kimse üzülmesin diyoruz, susuyoruz. sonrası, yine aydınlık bir tünel.
yaşamak, pencerenin dışındaki o güzel ağaç.
sabahları uyanıyorum, işlerimi hallediyorum. hiçbir işim yoksa önce biraz müzik dinliyorum, kahve içiyorum, zamanı öldürüyorum. evden çıkmayacak olsam da üstümü değiştiriyorum. çünkü meşguliyetlerimi ciddiye almam gerektiğini düşünüyorum. gerçi elle tutulacak şeyler değil ama terketmesinler istiyorum, zira tutunuyorum. bir insan ne kadar uzak olursa, o kadar uzağım bir şeylere. giyiyorum pantolonumu, oturuyorum masama mesaisindeki memur gibi. kimsenin bilmeyeceği çeviriler yapıyorum. insanları tanıyorum, şairleri düşünüyorum. bir şairin yüzünü düşünmenin gereksizliğini düşünüyorum. önce biraz bakıyorum, kimse çevirmemiş. güzel diyorum, benden başkası bilmeyecekmiş gibi. küçük küçük notlar alıyorum. bazen kelimeler, bazen uzunca cümleler. ömrümde ilk kez tükenmez bir kalem tükeniyor elimde. kendimce kelime mizahı yapıyorum, sırıtıyorum ince ince. sonra biri çıkıyor karşıma; anası babası ırgat, kendi çirkin, ucube. öfkeli bir yalnız. şöyle bir cümle çıkıyor ortaya;
iştahım azalıyor,
yüzünü güçlükle tanıyorum.
aynaya bakmak geliyor içimden. kafamı kaldırıyorum, önümde hiçbir yere bakmayan pencerem, akşam olmuş. perdesizliğinden utanıyor mu diyorum, kendimle göz göze geliyorum. yorulmuşum, gözlerim küçülmüş. biraz şarabım olsa güzel olurdu diyorum, en güzelinden, leyla. ama gerek yok. annem kızıyor çok içince. çok içtiğim zamanlarda rüyama bile gelmiyor.
gündüz, uzaklarda bir yerlerde bir ağaç vardı sanki. ince bir esinti olup, yapraklarını okşamak istediğim. şimdi yok. anca çok uzakta, belli belirsiz birkaç ışık.
yaşamak, hep uzaktaki o ışık.
varmaya niyetlenip kendimi yola vuracak gibi olsam da dur diyorum, dur. sen varsan da o ışık başkasının. işte, yine parlıyor. sabah yakın, ışık uzak.
iştahım azalıyor,
gittiğim yerleri bulamıyorum.
şurada bir zamanlar ben de çok yazıp çizerdim.
yazmama sebebim, artık daha mükemmel bir hayatım olduğu için mi? hayır.
sanırım güçlendim, bilmiyorum. veya duyarsızlaştım.
eskiden üzen, yıkan çoğu şey artık pek etki etmiyor.
yazmama sebebim, artık daha mükemmel bir hayatım olduğu için mi? hayır.
sanırım güçlendim, bilmiyorum. veya duyarsızlaştım.
eskiden üzen, yıkan çoğu şey artık pek etki etmiyor.
Gerçekten de acaba Neden Son nefesini aldı denmez de son nefesini verdi deriz?
kahrolsun bazı şeyler.
bazen beklenen huzuru bir türlü getirmeyen şey.
bir isyanı veya inkarı da körüklemiyor; sadece aşılmaz bir duvar ördüğüyle kalıyor. o duvara bakıp bakıp ağlayası geliyor insanın, sonra ağlamak için gereken enerjinin de duvarın öte tarafında kaldığını hatırlatıyor.
bir isyanı veya inkarı da körüklemiyor; sadece aşılmaz bir duvar ördüğüyle kalıyor. o duvara bakıp bakıp ağlayası geliyor insanın, sonra ağlamak için gereken enerjinin de duvarın öte tarafında kaldığını hatırlatıyor.
"Şimdi konuşmuyorum,seneler sonra da konuşmayacağım.Hiç bir zaman karşılarına geçip intikam almayacağım,düştüklerinde iyi olmuş bile demeyeceğim.Benim kelimelerim sesimden çıkıp kimseye çarpmayacak,keşke bunun anlamını biraz olsun bilseydiniz..."
Sırça Köşk, Sabahattin Ali
Sırça Köşk, Sabahattin Ali